’’KAÜ Kadın haklarına önem veren ve kadına değer veren bir üniversite olarak bu yıl ki temasını “Kadın ve Sevgi” olarak belirlemiştir. Üniversite olarak eğitim görevini üstlenen ve öğrencilerini evrensel boyutta donatarak onları birer dünya insanı olarak hayata hazırlamakta olan üniversitemiz aynı zamanda, yeni kurulan bir üniversite olarak çok önemli bir sosyal sorumluluk üstlenmiş ve konuşlanmış olduğu bölgenin kalkınmasına da destek olmaya ve bu amaçla projeler geliştirmeye de odaklanmıştır.
Kadının tarihsel süreç içerisinde aile ve toplum içerisindeki yerinin nasıl şekillendiğine kısaca bakacak olursak tüm dünyada farklı kültürlerde ve geleneklerde ilkel uygulamalarla karşılaşabiliriz; ancak Türk kültüründe bu tür ilkelliklere rastlanmamış, tam tersi kadına her zaman değer verilmiş ve el üstünde tutulmuş, ana ve kahraman olarak adlandırılmıştır.
Yüzyıllar boyunca dünyada kadınların hor görüldüğünü, hatta bazı geleneklere göre eşinin ölümüyle birlikte canlı canlı gömüldüğü veya yakıldığı bilinmektedir. Bazı gelenkelere göre ise kadın ıslah edilmesi gereken bir varlıktı.
18. yüzyıl sonlarına kadar kadının aile içindeki rolü çocuk doğurmak ve çocuklara bakmakla sınırlıydı ve kadınlar bu dönemlerde de hor görülmekteydi.
Kadının dünyada gerçek kişiliğini bulması ve toplum içerisinde önem kazanmaya başlaması sosyal yapının değişmesiyle, feodal yapıdan endüstriyel yapıya geçiş sürecinde başladığını, bunun sonucunda kadının evinin dışında görevler ve sorumluluklar üstlenmeye başladığını görmekteyiz. Aile içerisindeki geleneksel görevleri dışında ülkelerinin üretimine doğrudan katılan ve iş hayatında yeni sorumluluklar üstlenmek, kadınların yeni sosyal haklar talep etmelerine neden olmuştur. Böylece bu yeni durum kadının haklarını savunmaya başlamasına ve haklarının bilincine varmaya başlamasına neden olan olayları da beraberinde getirmiştir; ancak dünyada kadının ilk özgürleşme mücadelesinin somut sonuçlarının 2. Dünya Savaşı ertesinde elde edebildiğini söyleyebiliriz.
10 Aralık 1948’de İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin çıkarılmasıyla zemin hazırlanmış ve Kadına Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Uluslararası Sözleşmesi (CEDAW) 1979 yılında BM Genel Kurulu tarafından kabul edilmiştir. Bu beyanname insan haklarına itibar ve insanın kıymetini temel alarak erkeklerle kadınların eşit haklara sahip olmaları gerektiği inancı ile ortaya çıkarılmıştır.
Tarihsel süreç içerisinde kadınların Türk kültüründe her zaman değerli ve el üstünde tutulmasına yönelik örnekleri sıralayacak olursak;
İlk Türk adıyla kurulan bir Türk devleti olan Göktürklerde ilk Türk milli kaynağını oluşturan Orhun kitabelerinde kadından saygıyla söz edilmekte ve devleti idare den Han ve Hatun ifadelerinin yer aldığı bilinmektedir. Ayrıca, sadece “Han idare eder” sözleriyle bir emirname çıkarıldığında geçerli sayılmamakta ancak Han ve Hatun idare eder şeklinde geçmesi halinde geçerli olduğu bilinmektedir.
Yine dünyada öncü olarak 1. Dünya Savaşı sonunda Osmanlı İmparatorluğu’nun uğradığı yenilgi sonrasında Türk kadınları da ülkelerinin siyasal yaşamına ve kamu sorunlarına ilgi duymaya başlamış ve içinde bulunduğu sorunlara yönelik yeni bir bilinç oluşmuştur. Türk kadını Milli Mücadele’de vermiş olduğu mücade ile kendini ispatlamış ve yine Avrupalı kadınlardan önce özgürleşme mücadelesini vermiştir. Milli Mücadele sırasında, kadınların erkeklerin yanında savaşmalarına onay veren ilk kişi ise Atatürk olmuştur. Atatürk kadınların bu savaşta oynadığı rölü hiç unutmamış ve onlara daima minnettarlığını ifade etmiştir. Belki de bu nedenledir ki inkılapları arasında kadın haklarına öncelik tanımıştır.
Bu bağlamda, Türkiye’de kadınların özgürleşmesine ve haklarını kazanmalarına yönelik atılan adımların dünyada çoğu gelişmiş ülkelerden önce yapıldığını söyleyebiliriz. Bunlarla ilgili olarak;
Her iki cinsin de eğitim olanaklarından eşit bir biçimde yararlanmasını sağlayan bir Eğitim Yasası’nın 1924 yılında kabul edildiğini,
Kadınların ilk kez 1927 yılında nüfus sayımında resmi olarak sayıldığını,
5 Aralık 1934 yılında kabul edilen bir yasa ile Türk kadınlarının seçme ve seçilme hakkını elde ettiğini söyleyebiliriz. Oysa günümüzde en ileri düzeyde ve gelişmiş ülkelerden biri olan İsviçre’de bile kadınlar seçme ve seçilme haklarını 1971 yılında kazandılar.
Özetleyecek olursak Türk kültüründe, ilk kurulan Türk devletlerinde olduğu gibi Cumhuriyet döneminde, hatta öncesinde kurtuluş savaşında, kadının değerli olduğu vurgulanmıştır.
Ayrıca Kıbrıs Türk Mücadele Tarihinde de “Erkeklerin cephede, kadınların her yerde savaştığı” göz önüne alınacak olursa kadının değeri bir kere daha anlaşılır. Bu bağlamda kadınlarımızın değerini bilen bir kültüre sahip olmamızla, Atatürk’ün Milli Mücadele sırasında ve Cumhuriyetin kuruluşu ile kadınlar için söylemiş olduğu sözlerinden bazılarını sıralayarak Türk Kadının 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü kutlar sonsuza dek layık olduğu değerde anılmasını dileriz.
"Dünyada hiçbir milletin kadını ben Anadolu kadınından daha fazla çalıştım, milletimi kurtuluş ve zafere götürmekte Anadolu kadını kadar hizmet gösterdim diyemez” sözleriyle Anadolu kadınının kahramanlığını tüm dünyaya duyurmuştur.
“Şuna inanmak lâzımdır ki dünya yüzünde gördüğümüz her şey kadının eseridir. (1923)”
“Bir toplum aynı amaca bütün kadınları ve erkekleri ile beraber yürümez ise ilerlemesine teknik olarak imkan ve bilimsel olarak ihtimal yoktur
“Bir toplum, bir millet erkek ve kadın denilen iki cins insandan oluşmaktadır. Mümkün müdür ki bir toplumun yarısı topraklara zincirlerle bağlı kaldıkça diğer kısmı göklere yükselebilsin? Şüphe yok ilerleme adımları dediğim gibi iki cins tarafından beraber, arkadaşça atılmak ve gelişme sahalarında ve yenilikte birlikte mesafe almaları lazım olduğunu belirterek günün anlam ve önemi vurgulandı.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.