ŞTE DERYA’NIN O AÇIKLAMASI:
SORÖV’e dokunmaya kalkan, karşısında kadınları bulur!
Sosyal Riskleri Önleme Vakfı’nı mutlaka duymuşsunuzdur. Duymayanlar için söyleyeyim. 10 yıla yakın bir süredir şiddet gören kadınlara, yoksul çocuklara, insan ticareti mağdurlarına, toplumun kıyısına itilmiş ve görünmez kılınmış onlarca insana çatı olmuş bir vakıf SORÖV. Öyle alışılagelen hayır kurumları gibi devletin yok saydığı insanlara yukarıdan “yardım bahşeden”, elit ve burnu büyük yerlerden değil. Gönüllü insanların dayanışma, sevgi, eşitlik duyguları ve çokça alın teri ile kurduğu bir yer. 2011 yılından beridir düzenli bir biçimde FEMA aktivisti olarak kadının insan hakları atölyeleri yapıyorum SORÖV’de. Bu süreçte tanık olduklarımın hangisini yazsam bilemiyorum… Kocasının sistematik işkencesinden bıkıp kilitlendiği odadan terlikleri ile kaçan, o terliklerle kış gecesi kilometrelerce yol yürüyen kadınları mı? Yoksa dayaktan bayıldıktan sonra bile yüzü tekmelenmeye devam ettiği için gözleri kapanan kadınları mı? Tecavüzden vücudu parçalananları mı? Yaşadığı korku ve gerilimden dolayı avuç avuç saçları dökülenleri mi yoksa mide kanaması geçirenleri mi? Hangisini anlatayım ki?“Seni üniversiteye kaydettireceğiz” diye kandırılıp Kıbrıs’a getirilen, sonra da seks köleliğine zorlananları mı? Üzerinde kırılan sopalar karnındaki bebeği düşürmesin diye kendini sokaklara atan, günlerce parklarda yatarken bulunan hamile kadınları mı?
Peki ya çocuklar? Şahit olduğu şiddetten dolayı geceleri ağlayarak uyanan çocuklar… “Niye annene vuruyorsun?” diye sorduğunuzda “çünkü babam öyle yapıyor” diyen çocuklar… oyunlarına bile şiddet karışan çocuklar. Birkaç pastel boya, bir külah dondurma, bir sıcacık sarılma ile sakinleşen çocuklar.
İşte bu kadın ve çocuklar, yaşadıkları şiddetten çıkıp yeni bir hayat kurma gücü buluyorlarsa, bu SORÖV’ü yıllardır her şeye rağmen ayakta tutan bir avuç kocaman yürekli insanın dirayeti ve çabası ile oluyor. Başta Hatice Düzgün olmak üzere, yıllardır SORÖV’e alın teri döken emektar insanlar. Öğretmen, psikolog, avukat, kuaför, ev kadını, akademisyen ve daha birçok kişi el birliği ile Sığınma Evi yürütüyorlar. Yaptıkları öyle basit bir şey değil. O sığınma evinde kalanlar insan her şeyden önce. İnsan dediğin onuru ile yaşar, sağlıklı yaşaması için bakliyattan taze sebzeye, et, süt, peynirden tutun da şampuan, tuvalet kâğıdı, çocuk bezine ve birçok temizlik malzemesine ihtiyacı vardır. Elektrik, su, ısınma giderleri vardır. Gördüğü şiddetin vücudunda açtığı yaraları iyileştirmek için doktora, yüreğinde açtığı yaraları tamir etmek için rehabilitasyon desteğine ihtiyacı vardır. Hakkını layıkıyla savunacak bir avukata ihtiyacı vardır. Çocuğunu güven içinde büyütebileceği bir eve, hayatını kazanacak bir işe ihtiyacı vardır.
Ve sığınma evine can havli ile gelen tüm kadınların ve çocuklarının bu ihtiyaçlarını yıllardır SORÖV gönüllüleri yürütmektedir. Yani sizin anlayacağınız devlet yapması gereken her şeyi, (üstelik gerekli yasaları çıkardığımız halde) SORÖV gönüllülerinin üzerine yıkmış ve durumu kenardan sessizce izlemektedir. Polis “eleman eksikliğinden” dolayı Sığınma Evi’ne güvenlik sağlamadığı için güvenlik özel güvenlik şirketleri tarafından sağlanmaktadır. Orada kalmak zorunda kalan herkesin tüm ihtiyaçları sabah-akşam demeden, hiç şikayet etmeden kalbini şiddeti önlemeye yatırmış SORÖV gönüllüleri tarafından karşılanır.
Bu da yetmez, SORÖV yoksul ailelerin çocuklarını bırakacakları ucuz kreşler olmadığı için bulup buluşturur ve Sığınma Evi yanında bir de “Elele” kreşini açar. Maksat çocuğunu bırakacak bir yeri olmadığı için işe gidemeyen kadınların çalışmasına katkıda bulunmaktır. Kitap, oyuncak, boya, el işi malzemeleri yine SORÖV gönüllülerince toplanır. Bazen toplanan bağışlar yetmediği için kendi ceplerinden çıkarır öderler.
Ama işte, SORÖV seçim zamanları oy taşeronluğu yapan “BİLMEM NE KÜLTÜR DERNEKLERİ”nden biri değildir. Bu yüzdendir ki her iktidara geldiğinde en az beş BİLMEM NE KÜLTÜR DERNEĞİ’ne Lefkoşa içindeki en güzel tarihi binaları lokal olarak veren UBP, Sığınma Evi olarak faaliyet gösteren SORÖV binasına göz diker ve binayı “poliklinik yapacağım” gerekçesi ile vakfın elinden almaya çalışır. “Gece kulüplerini kapatalım da 40 bin asker bizi mi halletsin” diyen Ertuğrul Hasipoğlu’ndan tutun da bugün Sağlık Bakanı olan Sayın Faiz Sucuoğlu’na kadar UBP’li tüm sağlık bakanları SORÖV binasını almaya kalkmışlardır. Dün atölye yapmak için vakfa gittiğimde Sayın Faiz Sucuoğlu ile Sayın Kemal Deniz Dana’yı binayı incelerken gördüm. “Hayırdır?” diye sorduğum soru karşısında aldığım cevap yine binanın poliklinik yapılması planı oldu. Lefkoşa surlar içinde bulunan eski hastane binası dururken veya Vakıflara ait birçok bina dururken, üstelik bu binalar surlar içindeki vatandaşlar açısından çok daha kolay ulaşılabilir binalar iken, Sayın Bakan gelip ülkenin tek sığınma evini poliklinik yapmak istiyor. Kendilerine söylediğim şeyi buradan da açıkça söylüyorum. SORÖV’e dokunmaya kalkan, karşısında kadınları bulur! Hele bir dokunun, o zaman kadınlar olarak neler yapacağımızı görürsünüz.
Yorum Yazın
E-posta hesabınız sitede yayımlanmayacaktır. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişdir.